7 Ocak 2013 Pazartesi

10 yılda Türkiye ekonomisi ve gelecek 5 yıl?




""Türkiye, son on yıldır hızlı bir büyüme sergiledi. GSYHsı 300 milyar dolarlar düzeyinden 800 milyar dolarlara, kişi başına geliri de 3000 dolar düzeyinden 10000 dolar düzeyine sıçradı.

İlk bakışta bu hızlı büyümenin Türkiye’yi ciddi bir sanayi gücü haline getirmiş olması düşünülür. Ne var ki durum böyle değil. Hatta tam tersine, Türkiye son yirmi yılda sanayi katma değeri yaratma konusunda gerilemiş görünüyor.

Buradan ne sonuç çıkar? Türkiye’nin büyümesinin imalat sanayisine bağlı bir büyüme olmadığı sonucu çıkar. Türkiye’nin inovasyon ve AR-GE konusunda bir şeyler yapamadığı sonucu çıkar.

İnşaat sektörüne bağlı büyümeyle en büyük on ekonomi arasına girmenin kolay olmadığı sonucu çıkar. Bizim okullarımızın yaratıcılık konusunda adam yetiştirmediği sonucu çıkar. Teşvikleri vermenin yeterli olmadığı, bunların nasıl ve hangi yönde işlediğini sürekli izleyecek bir mekanizmaya sahip olmak gerektiği sonucu çıkar.""

TR'de orta vade de 3 reform kaçınılmaz:
1)Vergi 2)İthal ikamesi 3)Enerji. 

Şuan için vergi reformu adına ilk önce sağlam bir vergi denetim sistemi için VDK kuruldu 10 bin elemana tamamlanacak bundan sonrada büyük ihtimal dolaysız vergilerin oranı arttırılarak vergi yükü yükseklere taşınacak.
2'inci madde için yeni teşvikler gündemde
3'üncü madde içinde nükleer santral ve HES'ler planlanıyor.  Ne kadar başarılı olunacak bilinmez.
Türkiye'nin son 30 senelik ekonomik öyküsü kısaca nüfus artışı, kente göç, inşaat, hane bazlı tüketimi, ve finansman/borçlanma kanallarını açılması ise bununla sürdürülebilir bir büyüme yakalayabilir miyiz?

Son zamanlarda köprü özelleştirmeleri ve spor toto teşkilatının özelleştirmesi ile ilgili basında çıkan haberler ekonomik kriz söylentilerini de beraber getirdi. piyasa da gözlemlerime göre emisyon hacminin çok az olduğunu düşünüyorum. Tabiki bunda eskiden olduğu gibi para basarak stagflasyon yapılmaması ve likitide bolluluğuna gidilmemesi en önemli etkenler.

Yine de bu direk olarak alım gücüne yansımakta.Böylece mal ve hizmetlerin istendiği gibi satılmaması,ve finansal enstrümanların kullanılmasında yaşanılan sorunlar aslında çok ta iyi durumda olmadığımızın bir kanıtı. Bu arada döviz cephesinde de oynaklık devam etmekte. Tabiki dalgalı kurdan ötürü bu durum çok normal ,ancak yabancı para birimlerinin haddinden fazla değer kazanması da ekonomimizin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.

Bizim ulkemiz gibi demografik yoğunluğu çok fazla olan,köyden kente göçlerin yoğun şekilde yaşandığı,zaman zaman resesyonlara giren ekonomiler de enflasyon ve faizler yüksek ,ekonominin yapısal sorunları kuvvetlidir. 

Şu an için genel ekonomik tabloya bakarsak,bono ve tahvil fiyatlarında ki düşüş hatta Fitch ' in not arttırması bile Türk ekonomisinin kronikleşen sorunlarını aşmada yeterli olmuyor.Olamaz da.Çünkü öncelikli olarak ihracat ve ithalat girdilerinin düzenli bir biçimde reel fayda sağlaması lazım.Çok fazla ithalat yapmaya yönelik bir ekonomik politika izlendiğinde nispeten katma değeri düşük ara malını işleyip satmaya yönelik ihracattan olası bütçe açıkları ne kadar kapanabilir?
Yıllardır kamu açıklarını kapatmaya yönelik lüks tüketim ürünlerine gelen vergi artışları,cari açıktan doğan ve ekonominin genel balansını bozan döviz kurlarında ki oynamalar hatta ,enerjide dışa bağımlılığımız dolayısı ile yüksek miktarda ödediğimiz dış borçlarımız ve ödemelerimiz bizim ekonomik anlamda istediğimiz büyümeyi yakalamamızı engellemekte. Yine de bütün bunlara rağmen Türk ekonomisinin son yıllarda yakaladığı büyüme oranları da takdire değer. Yani aslında potansiyeli çok daha fazla olan bir ekonomik kalkınma görüyoruz.

Aslında burada insanlarımızın refahını arttırmak,üreticiyi her anlamda zenginleştirmek ve ihracat yaptığımız ülke sayısını değil,ihracattan kazandığımız fon miktarını arttırmak ise yöntem çok basit.Yerli malı kullanımını teşvik etmeliyiz. Bugün sürekli tarım kesiminden işlerin hiçte iyi gitmediğine dair haberler okumaktayız.Eğer ki hayvancılıkta ithal hayvan getirme noktasında ki bile kotaları katlamışsak,tarımda kullandığımız tohumları bile ithal eder halde isek,benzin,mazot gibi ürünlerde fiyatları elimizde olmadan bir noktada tutamıyorsak tarım dan kazancımız azalır.

Bugün dev şirketler istedikleri ,ya da ülkemizde ürettikleri her türlü ürünü başta kimya sanayi olmak üzere rahatlıkla satabilmekteler. Biz kendimize ait olan markaları bu firmalarla rekabet eder hale getirebiliyormuyuz. Bu soruyu düşünmek gerek.Misal bir marketten içeri girip şampuan almak istediğinizde gözünüzün önüne sürekli olarak 3-4 firmanın malzemeleri çarpmakta.
Önemli olan yerli malı üretimini desteklemek,bu ölçekte rekabeti teşvik edici unsurlar getirmek ve türk lirasının çok daha dengeli bir biçimde dağılmasını sağlamak.Bu olduğu takdir de asıl işte o zaman istenilen büyüme yakalanır.

Son on yıldaki ilerleme,bence: ülke ekonomisinin 2001 krizinden sonra banka yapılanmasını iyi yapması,inşaat firmalarının orta dogu ve dogu avrupa'da onemli oyuncular haline gelmesi, Devletin global sisteme full entegrasyon surecinde, koklu kurumlarının (Tupraş,Petkim,Telekom,otoban,enerji vs) ozelleştirilerek kısa vadeli net gelirleri ile alakalı.
Ayrıca turizmde ve ticaretde de gözle görülür bir artış var. İstanbul'un her açıdan tam bir metropolitan haline gelmesi,200 farklı noktaya direk uçuş olması,vizelerin pek çok ülkeyle kaldırılması ülkeye giren sayısında ciddi bir artış yaratıyor. Bunun da ekonomiye dolaylı katkısı oluyor.
Ayrıca,10 yılda artan ülke stabilitesi ve herşeye rağmen yüksek sayılabilecek faiz,tahvil getirisi nedeniyle sıcak paranın hala sevdiği bir piyasa Türkiye.


Yıllardır daha iyiye giden genç nesilin eğitim seviyesi ve rekabetin uluslarası duzeye taşınması (pek çok avrupa-amerika vs duzeyde başarılı Türk bilim adamı,muhendis,doktor gb) ve bu yetişmiş insan potansiyeli  ülkeyi bir nokta daha atlatıyor.
Tabi bütün bu olumlu gelişmelere rağmen,düzenli bir ARGE yapılanması,yaratıcı düşünce potansiyeli oluşturulamadıkça ses getiren-katma değer katan ürünler ortaya çıkarmamız mümkün değil. (örnek otomotiv- telekomünikasyon Güney Kore,Japonya,İtalya gibi)
Bu da bulk üretim ve ithalata bağlı ihracatı doğal olarak oluşturuyor.


Bu doğrultu da, ithalata dayalı ihracat ile (mevcut otomotiv sektörü-bulk üretim),
inşaat firmalarının endüstriyel projelerde sadece inşaat ve tahaaüt kısmını yapmasıyla (Engineering,procurement,construction da lisansı-temel dizaynı yapamamak),
kritik ürünleri,araçları sürekli ithal ederek,
Enerji bağımlılığını (Doğal gaz-ısınma ,petrol- ulaşım, elektrik üretimi ) minimum seviyeye getiremedikçe,
coğrafyanın el vermesine rağmen tarım ve hayvancılığı yoksayarak
2023 yılında dünyanın en iyi 10 ekonomi arasına girebilmek sadece bir hayaldir.
Ayrıca son yıldaki özelleştirmelerden gelen parayla sadece günü mü kurtardık yoksa kalıcı yaralara bir çözüm mü arıyoruz göreceğiz. Enerjideki HES,RES,nükleer santral hamleleriyle ve TPAO'nun ulkede (multinationallarla ortaklaşa) ve Ortadogu'daki ekstra çalışmalarıyla yakıt ve elektrik üretimini ne kadar kompanse edebileceğiz gelecek 5 yılda hep beraber göreceğiz.