25 Ocak 2011 Salı

12 hayvanlı Türk Burçlarından seçmeler

Eşşek Burcu

Bugün yine mallığınız üzerinizde. Sabah kalkarken,ayılamama sorununuz nedeniyle yine servisi kaçırıp patrona eyvallah çekeceksiniz.İşte sikim-bokum pek çok olayla yüzleşeceksiniz. 2010 yılı sizin için çok zorluydu,2011de çok pis yardıracksınız .Marsın Jüpiter etrafında osilasyon yapması,Ay'ın Güneş'e siktiri çekmesi nedeniyle bu yıla damganızı vuracaksınız.

Beygir burcu

Akşam saatlerinde oynanacak halı saha maçında çok iyi yardırıyorsunuz. Hatta maç sonu hızınızı alamayıp büfeye de girişeceksiniz. Manitanızla olan randevuyu da duş almadan giderek burcunuza laik birisi olduğunuzu ispatlayacaksınız.
kendi gibi olma isteği ve özünüze dönme çabası,cinsel hayatınızın sonunuzu başlatacak :P

21 ocak 2011- IMKB deki enerji hisseleriinin karşılatırması

""Cuma günkü kapanis degerlerine göre Akenerji, aksen, zoren ve ayen enerjinin P/E - F/K ve EV/EBITDA - FD/FAVÖK oranlarının karşılaştırması

Ak Enerji son aciklanan son 12 ayda zararda oldugu icin Price/Earnings - Fiyat Kazanc oranı cikmiyor. FD/FAVÖK ise 78.7 su an itibariyle cok yüksek fakat; yatirmlarini tamamladiginda bu oran düsecektir ama yine de diger enerji firmalarina göre yüksek.

Aksen Enerji F/Ksi 17 FD/FAVÖK 11.8 Oranlar yüksek degil. Fakat, sirketin büyük olusu ve aldigi yeni ihalelerdeki kar marjlari almadan önce düsünülmeli.

Zoren F/K yine ak enerjideki gibi ekside, FD/FAVÖK 18.5 Yatirimlarindan dolayi oranlar yüksek gibi dursa da uzun vadede düsecektir oranlar.

Ayen Enerji F/K 8.5 FD/FAVÖK 9.2 Yurtdisi ve yurticindeki yatirimlari düsünüldügünde uzun vadede oran daha da düsecektir. Enerji firmalari arasinda en primsizi.

Yazmisken aksueyu da yazalim. Aksue F/K 16, FD/FAVÖK 17.9 Sirket degerinin düsük olmasi ve büyük kisminin halka acik olmasindan dolayi spekülasyonlara acik gibi duruyor.""

kadim dostum Corredor tarafından...

20 Ocak 2011 Perşembe

2011'in beklenenleri

1) Restless --Van Sant

2) Biutiful --González Iñárritu

3) The Congress --Ari Folman

4) Grand Master --Wong Kar-Wai

5) A Dangerous Method --David Cronenberg

6)

7) The Skin That I Inhabit -- Pedro Almodóvar

8) 2 Days in New York -- Julie Delpy

9) Source Code -- Duncan Jones

10)Paranmanjang(short movie) --Wook Park

11)Twixt Now and Sunrise --Ford Coppalo

12)Miral--Julian Schnabel

13)Machine Man--Darren Aronofsky

18 Ocak 2011 Salı

'Galatasaray Türkiye'dir' diyen siz değil miydiniz?

Sayın Polat,
UĞUR VARDAN--radikal
17/01/2011
Başkan Adnan Polat, Şubat 2009'da 'Galatasaray Türkiye'dir' demişti. O halde kendi çizdiği Türkiye modeline tepki gösterip stadı terk etmek niye?

Sarı-Kırmızılı camianın yeni mekânı Aslantepe ya da ‘resmi’ adıyla Türk Telekom Arena’nın açılışı gerçekten ‘tarihi’ oldu. Son derece zevkli ve maharetli ellerin hazırladığı belli olan gösteriler, açılış seremonisine teşrif edenleri büyüledi. Lakin takımın futbol kalitesi yine sorunluydu, dolayısıyla geceye damgasını ‘Hagi’nin Aslanları’ değil, tribünlerin bizatihi kendisi vurdu. Malum, camia uzun süredir Başkan Adnan Polat ve yönetimine tepkili, dolayısıyla hem Ali Sami Yen’deki Beypazarı maçıyla yapılan kapanışta, hem de Arena’daki açılışta Polat’a gösterilen tepkiler artık normalden sayılıyor. Cumartesi gecesinin normalden sayılmayanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a olan tepkiydi.
Yaşandı ve bitti, şu aralar artık bu tepkinin tortularının ardından geziniyoruz. Basının genel refleksi, ‘Skandal’ ve ‘Tatsızlık’ tanımları etrafında toplanıyor. Fatih Altaylı gibi işi ‘Ayıptır ayıp’a götürenler de var. Benzer bir tartışma Ağustos’ta başlayıp Eylül’de sona eren Dünya Basketbol Şampiyonası’nın finalinde de yaşanmıştı. Hatırlanacağı gibi orada da ödül töreni esnasında Başbakan ‘Bir grup’ seyirci tarafından protesto edilmişti. O dönem de bu tavır eleştirilmiş ve temel argüman olarak da, ‘Yeri ve zamanı değil’ kullanılmıştı. Üstelik ‘suç’ bütün dünyanın gözü önünde işlenmiş, yani en çok korktuğumuz şeyle, ‘Ele güne karşı rezil olduk’la karşı karşıya kalmıştık (Çok şükür cumartesi geceki vakada bu kez, ‘Yabancıya rezil olduk’ hissi yaşanmadı. Ajax’ın başındaki Frank De Boer bile, eski bir Galatasaraylı olarak bizdendi).

Hyde Park vardı da mı gitmedik?
Doğrusu Türkiye-ABD finali sonrası düzenlenen seremonide yaşananlara ilişkin bir yorumum yok. Ama, “Yapanlar kameralarla tespit edilecekler” yaklaşımının, o olayın ‘Çok ayıp’ olarak nitelendirilmesinin ardından, ‘Asıl gerçek ayıp’ olarak tarihe daha fazla geçtiği kanısındayım. ‘Aslantepe vakası’na gelince, eleştirilerde yine ‘Yeri miydi?’ vurgusu öne çıkıyor. Bir diğer vurgu da stadı yapan hükümet ve TOKİ mantığı üzerinden üretilen ‘Nankörlük’ tezi. Şimdi, bu yer ve zaman meselesi oldukça izafi. Öğrenciler Dolmabahçe’de yürüyor, ‘Yeri mi?’ deniyor, Tekel işçileri sesini yükseltmek istiyor, ‘Yeri mi?’ deniyor, Türk Telekom Arena’da neredeyse bütün stat, ‘Münferit’ damgasından uzakta Başbakan’ı protesto ediyor, ‘Yeri mi?’ serzenişleri yükseliyor. Sahi, Türkiye’de bir Hyde Park var da ben mi bilmiyorum? Söyler misiniz, neresidir bu doğru yer ve de zaman? Adamın şehrine git, heykeline “O ucubeyi yıktıracağım” de, dizisine “Yasaklayacağım” tehditinde bulun, içkisine “Yok canım, karışmıyorum” derken “İstediğiniz kadar zıkkımlanın” imasına soyun ve tüm bu eylemler için yeri ve zamanı sen belirle, iş protestoya gelince, “Yeri değil” de. Bana çok da mantıklı ama her şeyden öte adaletli gelmedi.

Yakaladın mı atacaksın…
Diğer protestoları bilemem ama Seyrantepe’dekine ilişkin sadece futbol üzerinden şöyle bir tanımlama yapabilirim; malum bu oyunun en bilinen gerçeklerinden biri, “Yakaladın mı atacaksın”dır. Başbakan ve dünya görüşüne tepki duyanlar, Tayyip Bey’le bir daha nerede karşı karşıya gelecek ki? Meseleye tepkililer, cumartesi gecesi Aslantepe’de uygun pozisyonu yakaladı ve değerlendirmeye çalıştı, olay bence bu kadar basit…
Gelelim protestonun ‘sosyolojik’ açılımına. O gece stada gelenler, Galatasaray taraftar profilinin eni konu ‘Elit tabakası’ydı. Bir kere kombine sahipleri çoğunluktaydı, artı davetiyeliler vardı. Bilindiği gibi yönetim, biletli seyirciyi açılışa çağırmamıştı (Bunu da olası bir ‘protesto gösterisi’nden korktukları için yaptıklarını sanıyorum ama asıl soru çalışmadıkları yerden geldi). Ve bir kez daha anlaşıldı ki, bu ‘Eğitimliler tayfası’, AKP iktidarından hoşlanmıyor ve buldukları fırsatı değerlendirme yoluna gidiyor.
Gelelim işin Adnan Polat boyutuna. Sayın Başkan, 2009’un Şubat’ında ‘Galatasaray Türkiye’dir’ diye bir açıklama yapmıştı. Aynı başkan, cumartesi gecesi protestolardan dolayı üzüntü duydu (evet, duyabilir) ama devletin ve futbolun yönetici sınıfı, stadı terk ettikten sonra kendisi de Seyrantepe’den ayrıldı. Şimdi ben de Ahmet Çakar üslubuyla soruyorum; Biirr, sen değil miydin ‘Galatasaray Türkiye’dir’ diyen, o halde çizdiğin Türkiye modeli böyle bir protestoya soyunmuş, niye kızıyorsun? İkiii, sen ve yönetimin değil miydi, futbolun endüstriyel yönüne sık sık vurgu yapan? Taraftar, madem aynı zamanda müşteridir, o geceki müşteri de böyle uygun görüp davranmış, dolayısıyla ‘Müşteri haklıdır’ı bilmen gerekiyordu. Üüç, o gece statta tribünleri dolduranları bir anlamda sen ve yönetimin belirlemişti (kombine ve davetiye organizasyonlarıyla), o halde kendi belirlediğin topluluğun tavırlarına niye kızıyorsun? Döörttt, Tayyip Erdoğan ve hükümeti, bugün var, yarın yok (yoksa hem yarın hem de yarından ötesi de mi var, bilemedim), ama o Galatasaray taraftarı hep var, dolayısıyla stadı terk etmek, yakışık almadı (biliyorum bu madde fazla hamaset koktu, ama Polat’ın hamasetine ancak böyle cevap verilir diye düşünüyorum).

‘Mekân oynatıyor’ dersen
Yazıyı kaleme almadan hasbihal ettiğim Sırrı Süreyya Önder de olayların müsebbibi olarak Cem Yılmaz’ı gösterdi: “Sen kalkıp ‘Mekân oynatıyor’ dersen, olaylar bu raddeye gelir!” Son olarak yaşanan protestoların ilk kez ‘Üç büyükler’in taraftarları arasında daha önceden görülmemiş bir ‘Dayanışma’ya da kapı araladığını söylemeliyim, başta ‘ekşisözlük’ olmak üzere kimi internet sitelerinde, bazı Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarlarının, “Bu gece ilk kez sizle gurur duydum” şeklinde, Sarı-Kırmızılılara övgüsü vardı. Anlaşılan protestolar, ‘Üç eğilim’i birleştirmiş.

Ortada fiili eylem bile yok...
Kısa bir zaman yolculuğuna çıkıp, ‘Futbol-siyaset ilişkileri’ üzerine anıları da tazelemek lazım. Zamanında Kenan ‘Netekim’ Evren, Gençlerbirliği ve Galatasaray arasında oynanan ‘Cumhurbaşkanlığı Finali’ni, taraftarların küfrü yüzünden terk etmişti (küfür ona değil, karşı tribünlere ediliyordu). Modern zamanların ‘Muhteşem Süleyman’ı Demirel de Fenerbahçe-Galatasaray Türkiye Kupası finali sonrasında, üzerini yağan yabancı maddeler yüzünden (çünkü Graeme Souness Kadıköy’e bayrak dikmiş ve ortalığı karıştırmıştı), kupa töreninde zorlanmıştı.
Ve Fenerbahçe-Panathinaikos maçında, rahmetli İsmail Cem’le birlikte Saracoğlu’nda karşılaşma öncesi tur atan ve dostluk manzaraları sergileyen o zamanın Yunanistan Dışışleri Bakanı Yorgo Papandreu, tam önümüzden geçmiş, ‘Pana’ taraflarlarının önünde el sallamaya hazırlanıyordu ki, ‘Yunanlı taraftarların bulunduğu topluluktan atılan bir ayran, ceketini beyaza boyamıştı. Özün sözü şu; bütün bu olaylarda aynı zamanda ‘Fiili eylem’ vardı. Astantepe’de Başbakan Erdoğan’a yapılan ise sadece sözlü ve bunu da ‘Demokrasinin bir cilvesi’ olarak görmekten yanayım.

17 Ocak 2011 Pazartesi

Il Galatasaray abbandona "L'inferno Turco"




Dopo 46 anni l'impianto "Ali Sami Yen" di Istanbul va in pensione. Il mitico stadio del Galatasaray ha svolto per l'ultima volta il suo compito ospitando una gara di Coppa di Turchia fra la squadra allenata da Hagi ed il Beypazari, e da questo sabato lascerà il posto al piu' ampio e moderno "Türk Telekom Arena", il quale può accogliere oltre 52.000 spettatori. La prima gara opporrà in una amichevole i nuovi padroni di casa all'Ajax. L'Ali Sami Yen è uno degli stadi con maggior storia alle spalle nel vecchio Continente: qui vi hanno perso negli anni Real Madrid, Barcellona, Milan e Manchester United; per la sua atmosfera incandescente distribuita in un piccolo spazio riempito all'inverosimile, è stato ribattezzato "Inferno Turco".



tuttomercatoweb +la gazetta della sport

12 Ocak 2011 Çarşamba

Formica Cimbom'a gelecek mi? il ultimo nuovo maradona é al Galatasaray?? speriamo :P




Adnan Sezgin'in pintiliği nedeniyle yarı kalan transfer (4 milyon euroyu 8 taksite bölme isteği..vergileri üstlenmeme) nedeniyle Genova'yla anlaşan yeni maradona :P ,,Genova'nın da ilk 1 milyon euroyu direk ödemek istememesi nedeniyle askıya alındı. Kısmetse galatasaray'a gelir inşallah bu genç...bence Avrupa'da çok başarılı olacak bu çocuk...Arjantin ekolü tutarsa deli olurdu Seyrantepe'de...
Hayırlısı olsun,,haberin kaynağı tuttomercato'dan:
"Genoa, clamoroso: per motivi economici salta l'arrivo di Formica
12.01.2011 06.00 di Fabrizio Zorzoli articolo letto 13424 volte


Come anticipato da Gianluca Di Marzio nell'editoriale di mezzanotte, è saltato definitivamente l'acquisto da parte del Genoa del trequartista argentino Mauro Formica (22) dal Newell's Old Boys. Stando a quanto ha riferito l'agente di Formica, Fabián Basualdo, alla stampa argentina, era tutto fatto per il trasferimento a Genova, ma il club di Preziosi voleva subito il giocatore e il transfer, ancor prima del pagamento della prima rata da 900 mila dollari (sui 4 mln totali), con la quale il Newell's, che si trova in grave crisi economica (la società è in amministrazione controllata, ndr) avrebbe dovuto pagare alcune imposte ed affrontare i costi amministrativi. A quel punto i dirigenti del club di Rosario hanno deciso di annullare tutto, con il sospetto che, in realtà, i dirigenti del Genoa si fossero pentiti dell'acquisto di Formica, ormai concluso. Un vero e proprio colpo di scena, quindi, soprattutto per il calciatore, che aveva già salutato tutti: compagni, staff tecnico e medico, massaggiatori e magazzinieri del club rosarino e che non vedeva l'ora di misurarsi in un campionato affascinante come quello italiano.
Adesso per Formica si riapronto le porte della Turchia. Con ogni probabilità, infatti, il Galatasaray tornerà alla carica per acquistarlo."

11 Ocak 2011 Salı

The forbidden Door



Uzun süredir böyle geren,böyle sonunu merak ettiren bir gerilim filmi izlemedim..Hakikaten yönetmen literatürü iyi incelemiş,büyük ustalardan etkilenmiş ve hayal gücünü iyi pompalamış senaryoya :P bazı teknik imkansızlıklar var ama endonezya'dan da 2010lu yıllarda hatırlanacak bir kült film çıkmış !!



Filmi izlemiş olanlar için film ekibinden bazı açıklamalar,ipuçları


""Here is a transcript of the Q and A session after the screening of The Forbidden Door on the 18th of September 2010, at the Solaria Plaza cinema as part of the FOCUS on Asia film festival.

Joko Anwar - Director - JK
Sheila Timothy - Producer - ST
Fachri Albar - Actor - FA
Marsha Timothy - Actress - MT

JA - Well, I'm sure everyone is very clear on what was going on [in the film].

Q - Two questions ones a small question, in Herosase what is the number on the door? And...the second one, at the end with the axe and the door it was a bit like The Shining; what movies influenced you when you were making this?

JA - Oh, Okay there are a number of clues throughout the film, on the billboards, numbers on the door and things on the Chinese fortune cookies. Err...Actually if you put everything together the number is actually one of the key to the story, what the movie is all about and also the logos on the television, is a very popular logo about something that is going on in this age. I guess, me as a filmmaker should not reveal the secrets about the films as I want you guys to have the experience to think about it and what the story is all about.

But er...My biggest influence in making all my movies is, my favourite director Paul Thomas Anderson he did Punch Drunk Love, Magnolia and There Will Be Blood, from the old times Hitchcock, from Japan Kinji Fukusaku, he did Battle Royale and Legend of the Samurai, and David Kronenberg also and some, I guess I'm pretty much influenced by exploitation flicks.

Everybody face looks happy

(Laughter)

Q - I really want to comment first on this movie on two things. One, it reveals the societal problem of child abuse and two, it also reveals what is really going on in the real marital home. I have one simple question. When this man, I'm not saying you because you only acted,when you were killing it looked so real, how did you act at the place. You showed it as if it was real.

FA - Thank you for that question. How did I do it? To be honest I wasn't acting at that time I really killed those people...thank you.

(Laughter)

JA - Yes...He did.

Q - The violence is very real, how did you direct as a film-maker?

JA - I like watching violent films and I think watching violence on the screen is fun. Violence in real life is bad, I think if people are allowed to see more violence on screen there will be less violence in reality.

Q - Is it okay to ask in Japanese? 2 questions. The first one is, there is the priest at the end in the church and does he symbolise something in the future, or somebodies hope or some special intention of the film-maker. And the second one it is a very complex movie, what motivated you to participate in this film.

JA - As I said previously I like watching films that leave me leaving the cinema having things to think about. I admire films like Twelve Monkeys, by Terry Gilliam. I like Terry Gilliam's films and also some films that when they end there are still things in your mind that you are still questioning about the film, without feeling cheated. And I think that if everything is put together, all the clues and all the hints throughout the films, if you think about again, everything from the very beginning - "This can't be explained........Oh!!! Yes it can!" But I think the story is very clear and very simple. Is it reality or only in the mid of the protagonist? I think me, if I watch a film and the film-maker explains to me what is going on in the film, it really spoils the fun of having watched the film.

And what motivated me to do the film? I'm a film buff since I was 5 years old and in movies you can have an experience we can't have in our day to day lives. That's why there is always an element of fantasy in all my films. Whether it is drama, or comedy, there is always some fantasy that can take you somewhere you haven't imagined before.

Actually maybe I was asked to write the script by another producer, then I finished the script and gave it to the producer and the producer said, "Oh this is too violent this is so sick" and then I met this lady...

(gestures to producer)

We had the same kind of vision and the kind of films we wanted to do. We wanted to make films that break all the boundaries in Indonesia, because most films in Indonesia are religious films and nationalistic films. We believe that films have to be able to free peoples minds in order to do that the films have to be able to break through all the boundaries.

The motivation?...Um, because she said yes.

(laughter)

ST - The reason for me is simple because when Joko gave me the script I fell in love with it right away and said yes.

Q - Is this a rare type of film in Indonesia?

ST - Yes, this is the first psychological thriller in Indonesia, produced and made in Indonesia.

Q - I liked the scene in which the protagonist kills the people at the table, it was really cool. I have a small question. There is a poster saying, art is resistance after what you said is it in relation to the situation in Indonesia?

JA - Thank you, that is a very good question. Like I said before there are so many things we want to say with this film. Even the smallest things, like the posters, the billboards, we tried to give a message with those things. That particular poster is one of the things, that yes, we intentionally put in the film to show that we need to do something different in Indonesian film, because all the time we have been recycling the same things over and over again and I think there needs to be a new fresh kind of film to make people want to go to the cinema again.

And there are more and more, in Indonesia, religious groups that force what they believe into other people, often with violence. I think if we can create more art in our country it will help curb that trend, that current trend. I think if Indonesia is more into art and artistic things, art can be a very powerful weapon to fight against narrow-mindedness, that's why we wanted to do a film that breaks all the boundaries that opens peoples minds and makes them asks questions. When you leave a film with no questions your brain is not being exercised and I love to be exercised by films that I watch and this is something I hope is there in this film.

The film's also commenting on the fact there are more and more people in Indonesia they are just following the custom of going to school, get married and have kids. Most people don't know why they have kids, they just have kids because that's what we do in society. They don't have plans and so they don't have good lives for the kids and this only leads to misery. The kids when they grow up they live without the love of their parents and they grow up to be sad people. This is one of the biggest commentaries of this film, why do people have kids?

ST - I would like to add that one of the reasons I wanted to produce this movie is because the film is also about anti-child abuse. The rate is getting higher and higher and as a mother I would like to say that violence only creates violence so we have to stop child abuse.

Q - Someone said that the violence was very cool, but for me I cannot share this opinion. I was very shocked, and my shock will continue for one week. In the film the forbidden door, we share the pain by opening the door and there were various meanings. Do you want the audience to open the door or not?

JA - I would say, open the door. Some people live in a comfort zone but if you want to live free you have to challenge yourself and open the door.

That is so deep.""

5 Ocak 2011 Çarşamba

2002-2010 yılları arası en iyi yatırım enstrümanı



Bu dönemde eskiye oranla ekonomi de belirli bir oranda stabilite oluştu. 2002'de 100 liranız bakalım bu 9 yılda hep aynı yatırımla neye dönüşürdü :) IMKB ve emtia açık ara önde,faizin eski caf caflı dönemleri sona erdi gibi.
He bu arada bu hesaplamada yıllık enflasyon oranları çıkarılmıştır yıl sonu getirilerinden.

4 Ocak 2011 Salı

Kosmos




Blogda 2010 nun en iyileri sıralaması yaptıktan 3 gün sonra izledim. Ve kesinlikle 2010'un en iyi Türk filmi bu.
Reha Erdem ,anlaşılamamazlığın,mistikliğin o gizemli çekiciliğini öyle bir sokuyor ki içinize,artık filmden ne anlarsınız-ne sorgularsanız o kalıyor kendi dünyanızda.
Sinema algısı çok derin ve dili çok güçlü olmuş filmin. tamam,literatürde ilk kez kullanılan şeyler değil metodları ama çok güzel bir harmoni yaratmış. Hayvanlara yakın çekim, kazların takibinde olaya girme, Nehir vurgusu,Kars'ın kar yağarkenki vahşi güzelliği + konuşmasız çığrışmayla hayvani ifade.35 mm den handy cam'e geçiş,boş evin-Stalker daki gibi bir Bölge yaratımı. Gerçek aşktaki temiz güzellik.
Tribüne oynama kaygısı olmaması,konuşmanın gereksizliğine efelik laflar söyleyen karakterin deyinmesi...




Platon'un bir lafı vardır:"benzetmelerle herşeyi açıklayabilirsin",ama ne kadar doğrudur tartışılır :D Kosmos bana Tarkovski'ye bir selam duruşu, klasik bir Rus romanı zamansallığı,Türkiye'nin cumhuriyet dönemini,pastoral güzelliği,iyi ve kötünün birbirinin içine karıştığını,Bakjwi'nin mantıksal griftliğini çağrıştırdı.

Filmde benim hoşuma gitmeyen ,olayı tamamiyle karıştıran ve dengesiz sanat filmi denemesi diyen yorumlara yol açan bir şey vardı.
Filmin maneviyata ve inanca ilişkin yorumuna değil eleştirim. Dervişliğin,dünyayı boşvermişliğin üstüne filmi kurmuşken ,belirsiz bir yerden,zamansız bir şekilde kahmranın gelişini vurgulayıp ;inceden inceye sınırın açılmasını vurgulamak,radyodan gelen yayının dili, araba plakalarında 36'yı göstermek...bunlara hiç gerek yoktu--filmi mesaj kaygısal bir gerçekliğe çekip,ekmek arası karışık olsun-siyasi de gönderme olsun mantığı bu filmi efsanesel boyuta taşınmasını tamamiyle engellemiş. Çünkü işine yaradığı kadar gerçeğe bulaşma,zaman belirtme bu türden bi yapıya samimiyetsizlik katar,eserin 20 yıl sonra klasikleşmesini alır.

Eğer ki yönetmen kasıtlı mistikle gerçeksel göndermeyi içiçe soktum,mekandan bağımsız adamı,son sahnede bilinçli kaçırdım..yani Dervişlen -hırsızı mantık ötesi bir kaotik düzende karıştırmak için tüm bunlar diyorsa,o zaman film bambaşka bir boyuta taşınır.

Gerçekten Sonbahar'dan bu yana benim izlediğim en iyi Türk filmi. Reha Erdem şamanizm direk akla getiriyor. İyi ile kötü arasındaki farkı muğlaklaştırıyor. Doğaya çağrı gibi,sadece içten gelen doğrudur gibi.

Sinemamız adına ben çok sevinçliyim =) "kosmos, bu sosyal sistemde eğriltilmiş, büğrültülmüş insanların çektiği filmler arasında 3-5 kilometre taşından biridir."


"Allah insanı doğru yarattı ama insan düzeni bozdu."