O filmi seyrettim
Ve iğrendim. Hakikaten mide bulandırıcı bir küstahlık... Tahrik için kotarıldığı aşikâr bir densizlik...
Adamı çileden çıkaran bir şımarıklık...
Müslüman fobili ırkçılığın son tuzağı...
* * *
İslam âlemini ayağa kaldıran“Müslümanların Masumiyeti” filmi, birçok tartışma ve soru işaretini beraberinde getiriyor:
- İlki sanat kadar eski bir soru:
İfade özgürlüğünün hududu nereden geçer? Hakaret, bu hürriyetin sınırları içinde midir? Neyin hakaret, neyin maharet sayıldığına kim, nasıl karar verecektir?
Sanat adı altında kin tohumları ekilmesi ya da tersine dini koruma adına sanatın iğdiş edilmesi nasıl engellenecektir?
- İnsanoğlunun uzun mücadeleler sonucu elde ettiği iki kazanım var: İnanç ve yaratma hürriyeti...
Çatışması kaçınılmaz görünen bu iki hak, nasıl bir arada yaşayacak? Biri bağnazlığın, ikincisi umursamazlığın tuzağına düşmeden nasıl bir arada var olacak?
- Bir başka hayret verici nokta, dünyayı ateşe vermenin bu kadar kolay olması... İki fanatik, bir arsız finansör, üç saftirik oyuncuyla milyonları tahrik etmek, kitleleri sokağa dökmek mümkün. Bunca asır kindarlığın, kan davasının acısını çekmiş yerküremizin bu kadar kontrolsüz dönmesine akıl erdirmek mümkün mü?
* * *
- İşin siyasi boyutuna gelince:
Bingazi’deki Amerika’nın elçisinin vahşice öldürülmesi, size de “Kaddafi’nin ahı tuttu” dedirtmiyor mu? Fanatik Libyalıları Kaddafi’nin üzerine süren ve “Bana onun kellesini getirin” diyen Amerika’nın şimdi kışkırttığı bela, “Hepimiz Usame’yiz” sloganlarıyla kendisine saldırınca “Ama biz sizi özgürleştirmiştik. Nasıl oldu bu?” diye soran şaşkınlığına acımamak, “Etme bulma dünyası” dememek elde mi?
- 1,5 milyarlık İslam dünyasının, “Şeytan Ayetleri yazıldı, yazanı öldürelim”, “Hz. Muhammed karikatürü çizildi; çizeni vuralım”, “İslam’a hakaret filmi çekildi, çekeni boğalım” dışında bir tepki üretememesi de üzücü değil mi? Her krizde yakıp yıkarak, tehdit edip öldürerek, kelle isteyip can alarak tepki veren kitlelerle, İslam’ın “barış dini” olduğunu savunmak mümkün mü?
- Bu kadar yanlış tanındığını iddia eden, sürekli hakarete uğramaktan yakınan bir dinin, bu kitaplara, bu filmlere, inandırıcı kitaplar, gerçekçi filmlerle karşılık verememesi yazık değil mi? Tamam, küresel ölçekte film piyasasını elinde tutan bir Hollywood var, ama İslam dünyasında da Hollywood’u avucuna alacak petro-dolarlar var. “İslam o değil budur”, “Hz. Muhammed öyle biri değil, böyle biridir” diyecek bir film yapmak yerine habire yapılanı taşlamakla İslam savunulabilir mi?
* * *
Sağduyunun arayacağı formül belli:
Sanat, insanın kutsalına saygıyı öğrenecek; inanç, sanatın sorgulama hakkını gözetecek.
Sanat, inanca hakaret etmeyecek, din de inanç adına kan dökmeyecek.
Görünen o ki, bu sağlanamazsa sanat da mahvolacak, din de...
Adamı çileden çıkaran bir şımarıklık...
Müslüman fobili ırkçılığın son tuzağı...
* * *
İslam âlemini ayağa kaldıran“Müslümanların Masumiyeti” filmi, birçok tartışma ve soru işaretini beraberinde getiriyor:
- İlki sanat kadar eski bir soru:
İfade özgürlüğünün hududu nereden geçer? Hakaret, bu hürriyetin sınırları içinde midir? Neyin hakaret, neyin maharet sayıldığına kim, nasıl karar verecektir?
Sanat adı altında kin tohumları ekilmesi ya da tersine dini koruma adına sanatın iğdiş edilmesi nasıl engellenecektir?
- İnsanoğlunun uzun mücadeleler sonucu elde ettiği iki kazanım var: İnanç ve yaratma hürriyeti...
Çatışması kaçınılmaz görünen bu iki hak, nasıl bir arada yaşayacak? Biri bağnazlığın, ikincisi umursamazlığın tuzağına düşmeden nasıl bir arada var olacak?
- Bir başka hayret verici nokta, dünyayı ateşe vermenin bu kadar kolay olması... İki fanatik, bir arsız finansör, üç saftirik oyuncuyla milyonları tahrik etmek, kitleleri sokağa dökmek mümkün. Bunca asır kindarlığın, kan davasının acısını çekmiş yerküremizin bu kadar kontrolsüz dönmesine akıl erdirmek mümkün mü?
* * *
- İşin siyasi boyutuna gelince:
Bingazi’deki Amerika’nın elçisinin vahşice öldürülmesi, size de “Kaddafi’nin ahı tuttu” dedirtmiyor mu? Fanatik Libyalıları Kaddafi’nin üzerine süren ve “Bana onun kellesini getirin” diyen Amerika’nın şimdi kışkırttığı bela, “Hepimiz Usame’yiz” sloganlarıyla kendisine saldırınca “Ama biz sizi özgürleştirmiştik. Nasıl oldu bu?” diye soran şaşkınlığına acımamak, “Etme bulma dünyası” dememek elde mi?
- 1,5 milyarlık İslam dünyasının, “Şeytan Ayetleri yazıldı, yazanı öldürelim”, “Hz. Muhammed karikatürü çizildi; çizeni vuralım”, “İslam’a hakaret filmi çekildi, çekeni boğalım” dışında bir tepki üretememesi de üzücü değil mi? Her krizde yakıp yıkarak, tehdit edip öldürerek, kelle isteyip can alarak tepki veren kitlelerle, İslam’ın “barış dini” olduğunu savunmak mümkün mü?
- Bu kadar yanlış tanındığını iddia eden, sürekli hakarete uğramaktan yakınan bir dinin, bu kitaplara, bu filmlere, inandırıcı kitaplar, gerçekçi filmlerle karşılık verememesi yazık değil mi? Tamam, küresel ölçekte film piyasasını elinde tutan bir Hollywood var, ama İslam dünyasında da Hollywood’u avucuna alacak petro-dolarlar var. “İslam o değil budur”, “Hz. Muhammed öyle biri değil, böyle biridir” diyecek bir film yapmak yerine habire yapılanı taşlamakla İslam savunulabilir mi?
* * *
Sağduyunun arayacağı formül belli:
Sanat, insanın kutsalına saygıyı öğrenecek; inanç, sanatın sorgulama hakkını gözetecek.
Sanat, inanca hakaret etmeyecek, din de inanç adına kan dökmeyecek.
Görünen o ki, bu sağlanamazsa sanat da mahvolacak, din de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder