21 Aralık 2013 Cumartesi

Türkiye'nin 2013 Aralık itibariyle durumu




YAZI
bölüm-1 Ekonomi-Finans Ekseninde


""Bireyleri ve işletmeleri oluşturan toplumların ekonomik olarak davranış
biçimlerine baktığımız zaman, bu toplama bir de toplum adına vatandaşlarından
para toplayan ve bu parayı devlet mekanizmasını sürdürebilmek için ücret
ödemek ve toplum yararına yatırım harcamaları yapmak üzere harcayan devleti
de katmak gerekiyor. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız döngüyü milletler için
açıklarsak, bir ülkenin de gelişmesi, büyümesi, gelirinin artması, dolayısı ile
vatandaşlarının refahının artması için yatırımların yapılması şart.
yatırımların kaynağı ise ülkedeki tasarruflar. Ülke ölçeğinde bakıldığında
ülkedeki yaratılan gelirin tüketilen miktarından arta kalan kısmına tasarruflar
diyoruz. Bir başka ifadeyle, bir ülkenin gelirinden yapılan tüketim ne kadar
fazlaysa ve yatırımların verimliliği ne kadar düşükse tasarruf edilen miktar o
kadar azalıyor. İlk sıkıntılı bulgumuzu belirtelim: Türkiye’nin tasarruf miktarı
korkutucu biçimde düşüş gösteriyor. Tüketimin payı %80’leri geçmiş durumda.
Öte yandan buna bağlı olarak ‘tasarruf eksi yatırım’ olarak açıkladığımız tasarruf
açığımız ise giderek büyüyor. Doğal olarak bu açık bizim yurt dışından
kullandığımız başka ülkelerin tasarrufları ve cari açığımıza eşit. Başka ülkelerin
tasarruf sahipleri bize borç vererek ya da doğrudan sermaye şeklinde yatırım
yaparak kaynak sağlıyorlar. İkinci korkutucu olgu birincisine bağlı olarak
gelişiyor. GSMH’mizin % 8’lerine varan cari açığımızın neredeyse % 70’i en riskli
kaynak olan kısa vadeli borçlarla finanse ediliyor ve riski çok düşük olan
doğrudan yabancı yatırımların payı giderek düşüyor. Gelelim işin en sıkıntılı ve
üzücü tarafına! Bütün bunlar olurken ülkemizin büyüme oranları da çok düşük
seyrediyor. Bir diğer bulgu da, özel sektör yatırım oranları sürekli düşüş
gösteriyor. Başka bir deyişle, daha çok tüketim yapıyoruz, yatırımlarımızın hem
verimliliği hem miktarı düşük seyrediyor, dolayısıyla giderek daha fazla açık
veriyoruz ve bu açığı da giderek daha fazla kısa vadeli borçlarla finanse ediyoruz.
Üstelik bütün bu gelişmeler ülkemizin büyüme hızına ve yatırımlarına halel
gelmesin diye faiz oranlarının merkez bankası tarafından çok düşük ve hatta
negatif düzeylerde tutulduğu, yani sermaye maliyetlerinin çok düştüğü
dönemlerde oluyor. Enflasyon ise beklenenin üzerinde seyrediyor ve yönünü
aşağıya doğru bir türlü çeviremiyor. Azalan özel sektör yatırım harcamalarının
olumsuz etkisini telafi etmek isteyen devlet yatırım harcamalarının büyümeye
verdiği katkıyla avunurken, dolaylı vergilerle bütçemizi kurtarıyor. Bu adaletsiz
vergilendirmenin yükünü tüm vatandaşlara yükleme çaresizliğinden
kurtulamıyoruz.
Bu gelişmeleri üzerine yazarşunu der: Sorun tasarruflardan kaynaklandığına göre
tasarrufları özendirecek ortamın hızla yaratılmaya geçilmesi (faiz politikasının
yeniden değerlendirilmesi) ve ülkemizdeki yatırımların verimliliği daha yüksek
alanlara kaydırılması işin başlangıç noktası gibi gözüküyor (inşaatla büyüme ve
çok pahalı projelere kaynak aktarma stratejileri yeniden değerlendirilebilir). İç
taleple büyümenin sınırlarına gelen ülkemizin yönünü, daha az tüketip daha
fazla tasarruf ederek ülke riskini düşürmek suretiyle daha fazla doğrudan
yabancı sermaye ve uzun vadeli finansman sağlayarak değiştirebilirsek, hepimiz
daha yüksek sürdürülebilir büyüme oranlarını yakalayan ülkenin daha çok gelir
yaratan bireyleri olabileceğiz. ""



TURA
bölüm-2 Enerji ihtiyacı ve politikası ekseninde

Dünya Enerji görünümü 2013 fuarından bir alıntıdır :

""Türkiye bir enerji adası değil: Aksine, dünyadaki enerji alanındaki gelişmelerin kendisini dikte ettiği bir ülke” diyerek başlıyor, bu nedenle de, “enerji alanındaki küresel değişimleri iyi izlemeli.”
Sekiz önemli değişimden söz edebiliriz:
Birincisi, önemli enerji aktörlerin roller değişiyor. Enerji ithalatçısı Amerika, 2015’te, çok önemli bir doğalgaz ihracatçısı; Brezilya da 6. büyük petrol ihracatçısı oluyor;
İkincisi, önemli ihracatçı Ortadoğu ülkeleri, aynı zamanda da önemli enerji tüketicileri konumuna geliyorlar;
Üçüncüsü, Doğu’dan Batı’ya doğru Küresel Enerji Kayması hızlanıyor.Çin, Hindistan, Rusya, Ortadoğu, gelişmiş OECD ülkelerinden daha fazla enerji tüketiyorlar. Enerjiye talebinin 2/3’ü Asya’dan gelecek;
Dördüncüsü, Karbondioksit Emisyonları-Küresel İklim Değişikliği Sorunu’nda enerjinin oynadığı olumsuz rol, emisyonun 2/3’ünü yaratma devam ediyor. Enerji alanının meşruiyet sorunu azalmıyor;
Beşincisi, gaz, kömür ve petrolün enerji taleplerini karşılamadaki birinci sıra konumu devam ediyor. Devlet bakanı TR'de kömür üretimini artırmak istediklerini söylüyordu.
Altıncısı, Amerika’nın kayagazından elde ettiği gaz ve petrol ülke içi tüketim için kullanılıyor. Bu, aynı zamanda da, Ortadoğu bölgesinin petroldeki öneminin devam edeceği, petrol fiyatlarının düşmeyeceği anlamına da geliyor;
Yedincisi, yenilenebilir enerji alanında artış var, ama, yeterli değil; bu alanın istenilen düzeyde gelişmesi için, devlet desteği ve katkısı çok önemli ve;
Sekizincisi, dünya nüfusunun 1/5’inin elektriği yok, fakat, bununla birlikte, özellikle Ortadoğu bölgesi olmak üzere, elektrik için ciddi düzeyde büyüyen talep var.
Enerji alanında taşlar yer değiştiriyor.      
Enerji adası değil, fakat bağımlısı olan Türkiye için, ekonomiden dış politikaya kadar, enerji, giderek kilit konuma yükseliyor.""

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder